25 Kasım 2014 Salı



Yine günlerden son yaz, yine yaşım çocuk ...

Yine kimbilir hangi düşün kumarında kaybettim hayallerimi....

Koşuyordum, hızlıca durmadan koşuyordum... Düştüm... Dizlerim kan revan... Geçmiyor hiç, gözlerimden bir hayal burktum, en güzel yerinden... Koşuyordum... Düştüm....

Eğilip alıver çocukluğumu, sakla en güzel yerinden anıları, ben dönemiyorum ardıma... Yanılırsa yüreğim sök ver sevgini... Şimdi gözlerim karanlık, zihnim bulanık tutuver son umut ışıklarını önüme.

Ben "Yalancı Köpek"...  Çok acıyor, yanılmalar batıyor, çok kanıyor... Sen bana büyük ben sana çocuk... Didişmeye gör... Git... Çok acıyor... Çok kanıyor git... Ben "Yalancı Köpek"...

"Gözünden düşen yaşlar ellerime değdi" delik deşik içim, acımaz kanatır beni, geceler gözlerimin düşmanı...


Geçmiyor hiç...



3 Kasım 2014 Pazartesi


 Yıllar yıllar önceydi...

Anı yazılarında ya da yaşı kemale ermiş oturaklı amca ve teyzelerde bu sözü duymak bir hayli olası değil mi? Şimdi sıra bende. Yaşım kemale ermedi. Oturaklı bir teyzede değilim.
Ama gerçekten yıllar yıllar önceydi.

Vizeler, yani nam-ı değer yüksek öğrenimin yüksek dereceli boş sınavları başladı. Okul hiç görmediğiniz kadar kalabalık. İnsanlar hiç olmadıkları kadar dost canlısı. Tabi bende hiç olmadığım kadar öğrenciyim. İlef'in o kısa boylu yokuşunu tırmanırken bugün aklıma geldi. Sahi ben öğrenciydim. Ve bu yıl son kez öğrenciyim.

Dört yıl öncesine bakıyorum. Dört yıl öncesi bir eylül Ankara'sına. Bu kente dair, bu insanlara dair, bu hayata dair hiç bir şey bilmeyen bana.

Şimdi Tunalı'dan aşağı inince Kuğuluya çıkıldığını biliyorum. Gençlik Parkı'nda yürüyüp zamanı gelince Küçük Tiyatro'da oyuna yetişmeye çalışmanın zevkini tattım. Ankara'yı ayaklarımın altına alıp yemek yedim. Parasız kalmam ben pek de, taksi az yazsın diye Sıhhıye'de indiğimiz de oldu. :)  Bir sürü oyun seyrettim. Sergilere gittim. Sanatı yutmuş insanlarla tanıştım. Ceset gördüm, cenaze namazı kıldım. Kazandıklarım oldu kaybettiklerimde. Hatalarımda oldu, hata saydıklarımda...

Sevdim, çok sevdim... Çocukça sevdim... Büyüdüm... Gündüzler gecelere yenildi. Geceler gündüzlere devrildi ve ben büyüdüm. Yanarım aylaklık edemedim. Yanarım çimenlere uzanıp pek batak oynayamadım. Yanarım çok dost biriktiremedim. Ama söyleyin anneme iyi yaşadım... Hatırlatın çocuklarıma çok anı biriktirdim.

Şimdi mezun oluyorum. Boş bir kovana düşüyorum. İçine yandığımın iş dünyası ben daha mezun olmadan "Merhaba Bebek" dedi bile bana. Hayat çiziyoruz şimdi iki ayrı yoldan bir rotaya. Bakalım...

Devrilin şimdi ömrümün pişmanlıkları. Devrilin şimdi sayfalarca makalelerini hatmettiğim hayatımın içine eden Marx, Weber, Rousseau. (Sizi iş hayatının bir yerinde kullanırsam adınıza methiyeler düzeceğim. Hele oğlum Marx senin proleteryanı. Kapitalistiz la biz. Buradan bizim "Küçük Frankurt"a selam olsun)  Bozkırın sert ayazından boğazın rüzgarına uzanmaktır niyetim. Dur diyen olmadıkça yürümektir Kadıköy'den küçük pastahane dükkanına hedefim. Kanlıca'da yoğurt, Çamlıca'da çay, Ortaköy'de kumpir, Beşiktaş'ta maç, Levent'te plazalar...

Haydin bana eyvallah ....